Ağrının Felsefesi
Hippokrates: “Aynı andaki iki acıdan güçlü olanı öbürünü gölgeler.” Kaynak: https://dusundurensozler.blogspot.com/2016/09/ac.html
Çoğumuz, vücut ağrılarının bazılarını, muhtemelen pek çok farklı türünü yaşamışızdır. Eğer doğuştan ağrıya duyarsızsanız, diş ağrıları, baş ağrıları ya da sırt ağrıları gibi şeyleri mutlaka deneyimlemişsinizdir.
Ağrı deneyimleri, yoğunluk, kalite ve süre bakımından değişiklik gösterir. Diş ağrısı keskin ve yoğun olabilir, fakat kısa sürelidir; sırt ağrısı ise donuk ve sızlayan bir his yaratabilir, ama daha uzun süre devam eder. Bu farklara rağmen, diş ağrısı, sırt ağrısı gibi şeyleri birleştiren ortak bir şey var—bunlar hepsi ağrı olarak kabul edilebilir.
Bu durum, ilginç felsefi soruları gündeme getiriyor: Ağrı fiziksel mi, zihinsel mi? Ağrı sisteminin rolü nedir? Ve ağrı her zaman rahatsız edici midir?
İşte bu sorular, bu yazının odak noktasını oluşturuyor.
Bölüm Notları :
Bu makale, vücutta hissedilen ağrıya odaklanmaktadır. Yas gibi zihinsel durumların, bedensel ağrı ile ne ölçüde ortak özellikler taşıdığı oldukça ilginç bir sorudur, ancak bu soru mevcut tartışmanın kapsamı dışında kalmaktadır. Bu bağlantıları keşfetmek isteyen okurların, örneğin Corns (2015) ve Radden (2022) gibi kaynaklara başvurmaları önerilir.
Doğuştan ağrıya duyarsızlık (CIP), nociceptörlerin gelişimi ve fonksiyonunu etkileyen mutasyonlar sonucu ortaya çıkan nadir bir genetik durumdur. Nociceptörler, gerçek ya da potansiyel doku hasarına yanıt veren özel nöronlardır. Bu nedenle CIP’li bireyler, yaralanmalara, yanıklara veya diğer zararlı uyarıcılara karşı ağrı hissetmezler. Bazı yazarlar, durumu daha doğru bir şekilde tanımlamak için “doğuştan nociceptör eksikliği” teriminin kullanılmasını önermektedir (Weisman ve ark. 2019).
1. Ağrının İki Görüşü
Hadi biraz ağrı üzerine düşünelim. Ne dersin? Hayal et, çıplak ayakla bir bahçede yürüyorsun ve birden ayağında keskin bir ağrı hissediyorsun. O an ne hissediyorsun? Hemencecik ağrıyı fark ediyorsun, değil mi? Ama dur, bu ağrı nedir aslında? Hani, gerçekten ne olduğu konusunda biraz kafa karıştırıcı olabilir.
Birçok filozof, ağrıyı düşünme şeklimizin aslında bu soruya cevabı bulmamıza yardımcı olabileceğini söylüyor. İlk başta şöyle düşünebilirsin: “Ağrı vücutta bir şeydir.” Hadi örneği devam ettirelim, diyelim ki çimenlerin içinde gizli bir çiviye bastın. O zaman, ağrı deneyimini ayağındaki yarayı fark etmen olarak düşünebiliriz. Yani ağrı, sadece ayağındaki hasar olabilir. İşte buna “bedensel görüş” diyoruz.
Bu görüş, kulağa oldukça mantıklı geliyor aslında. Çünkü ağrı bedende hissediliyor ve çoğu zaman fiziksel bir hasarla ilişkili. Zaten günlük dilimiz de bunu pekiştiriyor, değil mi? Mesela, “Ayağımda ağrı var” dediğimizde, bunu hemen fiziksel bir şeyle ilişkilendiriyoruz.
Ama bir dakika… Ya ağrının görünür bir nedeni yoksa? Yani ne çivi, ne bir yaralanma… Ama ayağında hâlâ bir acı var. 😕 Hadi doktorun seni muayene etsin ve hiçbir fiziksel sorun bulamasın. Durumda bir tuhaflık yok mu? Şimdi doktorunun sözlerine güvenip “Aaa, demek ki fiziksel bir şey yok” desen bile, yine de ağrı hissediyorsun. Ne dersin? Bu, ağrının aslında sadece “ağrı hissi”yle, yani deneyimle ilgili olduğunu düşündürmüyor mu? Bazı insanlar işte buradan yola çıkarak diyorlar ki, “Ağrı sadece bedendeki bir şey değil, aslında zihinsel bir durum.” Yani bu, “zihinsel görüş” olur.
Ama tabii, herkes aynı fikirde değil. Kimileri de der ki, “İşte bu durum, aslında bizim ağrı hakkında nasıl düşündüğümüzü gösteriyor ve hâlâ kesin bir sonuca varamıyoruz.” Yani bu işte biraz kafa karıştırıcı bir durum var.
Sonuç olarak, ağrının ne olduğunu anlamak, her zaman o kadar da kolay değil. Hem bedensel hem de zihinsel bir boyutu var gibi görünüyor. Bazen bedenin, bazen de zihnin o kadar karışıyor ki, çözmek zor olabiliyor. 😊
Bölüm Notları:
Ağrıyı Nasıl Anlamalıyız?
Hadi biraz daha derinleşelim. Bu sefer filozofların gözünden ağrıyı ele alıyoruz. Tamam mı? 😌
Algısal Görüş: Ağrıyı Görmek Gibi Düşünmek
Bazı filozoflar, ağrıyı bir çeşit algı olarak görmemiz gerektiğini söylüyor. Nasıl ki bir elmaya bakmak onu görmekse, ağrıyı hissetmek de ağrıya “bakmak” gibidir diyorlar. Bu görüşü savunanlara göre, ağrı bir algı nesnesi gibi düşünülebilir (Hill 2009’dan bir alıntı). Yani, sen o çivinin neden olduğu ağrıyı algılıyorsun; elmayı gördüğün gibi ağrıyı da hissettiğini iddia ediyorlar. İlginç, değil mi?Açıklanamayan Ağrılar ve Kronik Ağrı
Ama bazen ağrının fiziksel bir nedeni yok gibi görünür. Doktor tüm testleri yapar ve “Her şey yolunda” der ama sen hâlâ ağrıyı hissedersin. İşte burada, eski bakış açısı “Bu tıbben açıklanamayan bir ağrı” diyordu. Şimdi ise işler değişti. Artık kronik birincil ağrı kendi başına bir hastalık olarak kabul ediliyor. Kısacası, bazen ağrı başlı başına bir meseledir ve ille de bir yara aramak zorunda değiliz.Kendi Ağrını Bilmek vs. Başkalarının Ağrısını Anlamak
Bir düşün, ağrı hissettiğinde bunu bilirsin. Kimse sana “Hayır, senin ağrın yok” diyemez, değil mi? İşte bu yüzden “Kendi ağrımız hakkında yanılmayız” deriz. Ancak başkalarının ağrısı? Orada işler biraz bulanık. Elaine Scarry, bu konuyu şöyle özetler: “Kendi ağrına sahip olmak kesinliktir; bir başkasının ağrı çektiğini duymak ise şüphedir.” Ne kadar doğru, değil mi? Bir arkadaşın “Canım acıyor” dediğinde onun ne hissettiğini tam olarak bilemezsin, sadece tahmin edebilirsin.Ağrı Deneyimi Olmadan Ağrı Olur mu?
Şöyle bir şey var: Ağrıyı hissetmediğin sürece gerçekten “ağrın” var mı? Kulağa tuhaf geliyor ama düşün: Bazı insanlar ciddi yaralanmalar yaşarken bile hiç ağrı hissetmez (Beecher 1956). O zaman, hissetmediğin bir şeye ağrı diyebilir misin? Bu yüzden, ağrı deneyimi olmadan ağrının varlığını iddia etmek biraz garip olur.Sağduyuya Dayalı Bakış
Son olarak, Murat Aydede (2019) diyor ki: “Ağrıyı bir deneyim olarak düşünmek, sağduyulu bir yaklaşımdır.” Yani en yaygın ve anlaşılır açıklama budur.Evet, ağrıyı anlamak kolay değil ama şimdi elimizde birkaç güçlü araç var. 😊
2. Ağrı Sistemi Ne İşe Yarar?
Hadi şimdi bir adım ileri gidelim ve “Ağrı sistemi ne işe yarar?” sorusuna dalalım. 🧐
Bazı filozoflara göre, ağrı sistemi aslında bir tür “hasar dedektörü” gibi çalışır. Yani, bedenimizdeki yaralanmaları veya bozuklukları haber veren bir sistemdir. Nasıl ki sıcaklık arttığında termometre daha yüksek bir derece gösterir, burada da “Ne kadar büyük hasar, o kadar çok ağrı” gibi bir ilişki olduğunu düşünürler.
Bu Görüşü Destekleyen Kanıtlar Var mı?
Elbette! Ağrı bilimciler bize şöyle der: Vücudumuzda “nosiseptör” denen özel sinir hücreleri var. Bu hücreler, gerçek veya potansiyel bir hasara tepki verip, çivi batması gibi bir durum olduğunda sinyaller gönderir. Bu sinyaller önce omuriliğe, oradan da beyne gider.
Ama İşin Bir Püf Noktası Var!
Nosiseptörlere bazen “ağrı reseptörleri” dense de bu terim pek doğru değil. Çünkü nosiseptörlerin aktive olması ile ağrı hissinin şiddeti arasında güçlü bir bağlantı yok. Neden mi? Çünkü nosiseptif sinyaller vücutta yol alırken birçok kez değişime uğrar. Bu da nosiseptif sistemi, ağrı sistemi ile karıştırmamamız gerektiğini gösterir.
Ağrı Sistemi Çok Daha Karmaşık
Günümüzde bilim insanları, ağrı sistemini sadece sinir sinyallerinden oluşan bir mekanizma olarak görmüyor. Bunun yerine, genetik ve hormonal etkiler, bağışıklık sistemi, duygusal ve bilişsel süreçler ve hatta geçmiş deneyimlerin birleşimini içeren karmaşık bir ağ olarak tanımlıyorlar. Mesela bir zamanlar acı verici gelen bir uyarıcı, artık zararsız olduğunu öğrendiğimizde ağrı yaratmaz. Tersine, zararsız bir şey, tehditkâr bir ortamda acı verici olabilir.
Peki Ağrı Sistemi Ne İşe Yarar?
Eğer ağrı sistemi bedenimizdeki hasarı haber vermekle görevliyse, bu işi bazen pek de iyi yapmıyor gibi görünüyor, değil mi? 🙃 Alternatif bir görüş, ağrı sisteminin asıl amacının bizi değişen koşullara uyum sağlayacak eylemlere yönlendirmek olduğunu söylüyor. Yani, yarayı haber vermekten çok, bizi güvende tutmak için harekete geçmemizi sağlamak.
Kısacası, ağrı sadece bir uyarı zili değil; bazen bir öğretmen, bazen de bir koruma refleksidir. 🤔
Diğer Türlerde Ağrı Hissetme: Ne Kadar Zor Bir Soru!
Diğer türlerin ağrı hissedip hissetmediğini belirlemek oldukça karmaşık bir iş. 🧐 René Descartes (1596-1650), hayvanların yalnızca mekanik birer “otomata” olduğuna inanıyordu, yani onların ruhsal hayatları yoktu, dolayısıyla ağrı hissetmeleri de imkansızdı (Descartes’ın “Yöntem Üzerine Konuşma” adlı eserinde bunu bulabilirsiniz). Geçmişte, bilim insanları çoğu hayvana ağrı deneyimi atfetmekte çekimserdi. Ama son yıllarda bu görüş değişti, ve şimdi birçok bilim insanı, aslında birçok hayvanın ağrı hissettiği konusunda hemfikir. 🐾
Ağrı Hissi ve Etik
Eğer hayvanlar ağrı hissediyorsa, bu etik açıdan oldukça önemli bir mesele. Çünkü pek çok etik görüşe göre, ağrı hissedebilmek bir varlığın “ahlaki olarak dikkate değer” olmasına neden olur. Yani, ağrı hissedebilen bir varlık, türü ne olursa olsun, ona karşı ahlaki sorumluluklarımız olduğu anlamına gelir. 😔 Bunu, Jonathan Spelman’ın “Ahlaki Dikkate Alınabilirlik Teorileri: Kim ve Ne Ahlaki Olarak Önemlidir?” adlı eserinde ve Shane Gronholz’un “Sonuççuluk ve Faydacılık” adlı çalışmasında görebiliriz. Ayrıca Daniel Weltman’ın “Onlar Acı Çeker Mi?” adlı yazısında da bu etik teorinin hayvanlara nasıl uygulandığını inceleyebilirsiniz.
Ağrı Sistemi: Bedensel Hasar Dedektörü
Fred Dretske (1995) ve Michael Tye (1995), ağrı sistemini bir tür “bedensel hasar dedektörü” olarak tanımlarlar. Bu görüş, ağrı sisteminin aslında sadece bir uyarı mekanizması olduğunu öne sürer. Ancak bu görüşe yönelik eleştiriler de var (Coninx 2020; Casser 2021; Rosenqvist 2024). Yani ağrı sadece hasar olduğunda devreye giren bir sistem mi, yoksa daha karmaşık bir süreç mi?
Nosiseptif Sinyallerin Rolü
Nosiseptif sinyaller, vücudumuzdaki dokulardan beyne iletilen mesajlar gibidir. Bu sinyallerin iletiminde bazen güçlendirilir, bazen zayıflatılır. (Bu konuda daha fazla bilgi için, Dubin & Patapoutian 2010; Mason 2008’e göz atabilirsin.)Ağrının Karmaşıklığı
Ağrının sadece bir zarar habercisi olup olmadığı sorusu hala büyük bir tartışma konusu. Bazı teorilere göre, ağrı sistemi bizim bedensel bütünlüğümüzü korumaya yönelik eylemler yapmamızı sağlamalı. Yani, ağrı sadece “korunma” amacıyla oluşan bir uyarıdır. 🛡️ Örneğin, Tabor ve arkadaşları (2013) ağrıyı, “bedendeki dokuların korunması için bir eylem gerektiğini belirten bir deneyim” olarak tanımlarlar. Moseley (2018) ise bunu, “beynin, vücudunun korunması gerektiğini belirten güvenilir bir uyarı sinyali” olarak ele alır. Klein (2015) ise ağrıyı, “bedenin bir parçasını koruma komutu” olarak tanımlar.Sonuç olarak, ağrıyı anlamak, tıpkı ağrıyı hissetmek gibi bir süreç… O kadar karmaşık ki! 😅
3. Ağrının Hoşnutsuzluğu: Acı Olmazsa Olmaz mı?
Ağrıyı tanımlamamız istendiğinde, doğal olarak “hoş olmayan” bir şey olarak nitelendiririz. 😬 Ama bir filozof bakış açısıyla, ağrının her zaman ya da mutlaka hoşnutsuzlukla ilişkili olup olmadığını düşünmek oldukça ilginç. Hadi gel, bunu biraz tartışalım! 🧐
Ağrı Genelde Hoş Olmaz, Ama…
Ağrı genellikle gerçekten de hoş değildir, kabul. Mesela bir çiviye basmak, bu duygu ne kadar keyifli olabilir ki? Hadi canım, herhalde hiç kimse “Ne güzel bir his!” demez, değil mi? 😅 Ağrıdan kaçmak için her şeyi yaparız: Ağrı kesiciler alırız, acı verebilecek aktivitelerden uzak dururuz ve genel olarak ağrıyı istenmeyen bir şey olarak kabul ederiz.
Ama burada küçük bir “ama” var! Aslında ağrının her zaman hoş olmayan bir şey olduğu fikrini sorgulayan bazı örnekler de bulunuyor. 🤔 Mesela “ağrı asymbolisi” adı verilen bir nöropsikiyatrik durum, bazı insanların ağrı hissetmelerine rağmen, bununla bağlantılı olan duygusal tepkilerden ve ağrıdan kaçınma davranışlarından yoksun olmalarını açıklıyor. Yani, bu kişiler ağrı hissediyorlar ama umursamıyorlar.
Ağrı Asymbolisi: Acı Ama Umursamamak?
Bazı filozoflar, ağrının mutlaka hoş olmayan bir şey olmadığını öne sürmüşler. Bunun yerine, ağrının duygusal kalitesinin yani “hissi tonu”nun bizim arzularımıza, yorumlarımıza veya tutumlarımıza göre şekillendiğini savunuyorlar. Yani belki de ağrı ancak biz ondan nefret ediyorsak hoş olmayan bir şey gibi hissediliyordur. 🤷♀️
Ancak diğer bazı filozoflar, ağrı asymbolisi olanların gerçekten ağrı hissetmediklerini ya da hissetseler bile, bu ağrının bizim yaşadığımız kadar güçlü olmadığını düşünüyorlar. Eğer bu görüşlerden biri doğruysa, o zaman ağrı asymbolisi, ağrının her zaman hoş olmayan bir şey olduğu genel kuralını çiğnemez.
Sonuç olarak, ağrının hoş olup olmaması biraz daha karmaşık bir mesele. 😅 Yani belki de ağrı, onu nasıl hissettiğimize ve ona nasıl tepki verdiğimize bağlı olarak değişiyor. Hangi tarafta olduğunuzu merak ediyorum… Ağrı size de “olmazsa olmaz” bir rahatsızlık mı, yoksa bazen o kadar da kötü değil mi?
Ağrının Hoşnutsuzluğu: Hep Kötü mü?
Ağrı, gerçekten de genellikle hoş olmayan bir şey olarak kabul edilir. Dünya çapında ağrı ile ilgili çalışan birçok profesyonel, ağrıyı “gerçek ya da potansiyel doku hasarı ile ilişkili ya da buna benzeyen hoş olmayan bir duyu ve duygusal deneyim” olarak tanımlar. (Raja et al. 2020) O zaman, ağrı gerçekten kötü bir şey mi, yoksa sadece hoş olmayan bir şey mi? 🤔
Ağrının “Kötü” Olup Olmaması
Birçok filozof, ağrının kötü olmasının, genellikle ona duyduğumuz hoşnutsuzluktan kaynaklandığını söyler. Yani, ağrıyı kötü olarak nitelendirmemiz, onu hoş olmayan bir şey olarak algılamamızla doğrudan ilişkilidir (Bain, 2013). Ancak burada biraz kafa karıştırıcı bir durum var.
Mesela “ağrı asymbolisi” dediğimiz bir durum var. Burada insanlar ağrı hissediyorlar ama bu ağrıya karşı duygu ya da kaçınma davranışı göstermiyorlar. Bir tür “ağrıyı umursamama” hali. 😳
Ağrı Asymbolisi ve “Hoş Olmayan” Hissi
Bazı filozoflar, ağrının kötü olmasının sadece bizim onu sevmediğimizden kaynaklandığını öne sürüyorlar. Bu durumda, ağrıyı sevmediğimiz için onu kötü bir deneyim gibi hissediyoruz. Fakat, bazı insanlar için bazı acılı deneyimler o kadar da kötü değil. Örneğin, yoğun bir egzersiz sırasında hissedilen ağrı ya da soğuk suya dalmanın getirdiği keskin acı. Birçok insan bu deneyimleri hoşlanarak yaşar. Hatta bazılarımız bu tür “ağrılı ama güzel” deneyimlere bayılır. Gwen Bradford (2020) bu tür acıları “hurts-so-good” olarak tanımlıyor ve bunların aslında ağrının hoşnutsuzluğunun tadını çıkaran bir deneyim olduğunu söylüyor. Eğer doğruysa, bu tür deneyimler ağrının her zaman kötü olduğu fikrine karşı bir örnek olmaz. 💪
Sonuç olarak, ağrının her zaman kötü olup olmadığını sorgulamak çok ilginç bir soru. Belki de ağrı, onu nasıl algıladığımıza ve nasıl bir duyguya dönüştüğüne bağlı olarak değişiyor. 😅 Hadi bakalım, sizce ağrı hep kötü müdür, yoksa bazen canlandırıcı mı?
4. Sonuç
Ağrı, kolayca analiz edilemeyen karmaşık bir fenomendir. Doğası, rolü ve hoşnutsuzlukla ilişkisi, uzun zamandır felsefi tartışmaların konusu olmuştur ve bu tartışmalar, ağrı biliminin ilerlemeleriyle giderek daha fazla şekillenmektedir. 🤔
Yani, ağrıyı anlamak, bir anlamda bir bilmecenin çözülmesi gibi! Hem fiziksel hem de zihinsel bir deneyim olduğu için, onu tam olarak tanımlamak kolay değil. Ama bilim ilerledikçe, ağrının aslında sadece vücudumuzdaki bir hasar belirtisi değil, duygusal, psikolojik ve çevresel etkenlerin birleşimiyle şekillenen bir deneyim olduğunu daha iyi anlıyoruz. 🧠
Bundan dolayı, ağrıyı sadece bir rahatsızlık olarak görmektense, onun bir uyarı, bir “dikkat et!” sinyali olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor. Bazen ağrı, bize “kendine iyi bak” demek isteyen bir dost olabilir. 🌱
Peki, sizce ağrı sadece bir vücut tepkisi mi, yoksa zihinsel bir deneyim de mi? Ya da belki ağrının hoşnutsuzlukla ilişkisi hakkında başka düşünceleriniz var? 🤔 Düşüncelerinizi bizimle paylaşın, hem fikir hem de fikir ayrılıklarını konuşmak her zaman daha da derinlemesine anlamamıza yardımcı olur! Yorumlarınızı bekliyoruz. 🌟
Kaynaklar
- Athnaiel O, Cantillo S, Paredes S, Knezevic NN (2023). “The Role of Sex Hormones in Pain-Related Conditions.” International Journal of Molecular Sciences 24(3): 1866
- Aydede M (2019). “Pain.” In: ED Zalta (ed), The Stanford Encyclopedia of Philosophy (Spring 2019 Edition)
- Bain D (2013). “What makes pains unpleasant?” Philosophical Studies: An International Journal for Philosophy in the Analytic Tradition 166: S69–S89
- Beecher HK (1956). “Relationship of significance of wound to pain experienced.” Journal of the American Medical Association CLXI: 1609–1613
- Bradford G (2020). “The Badness of Pain.” Utilitas 32(2): 236–252
- Casser LC (2021). “The function of pain.” Australasian Journal of Philosophy 99: 364–378
- Coninx S (2020). “Strong representationalism and bodily sensations: Reliable causal covariance and biological function.” Philosophical Psychology 34(2): 210–232
- Corns J (2015). “The Social Pain Posit.” Australasian Journal of Philosophy 93(3): 561–582
- [CSM] The Philosophical Writings of Descartes Vol. I (1985), transl. by J Cottingham, R Stoothoff, D Murdoch. Cambridge University Press, Cambridge
- Dretske F (1997). Naturalizing the mind. MIT Press, Cambridge, MA
- Grahek N (2007). Feeling Pain and Being in Pain. MIT Press, Cambridge, MA
- Griffith T, Kind A (2024). “Pain Asymbolia is Not Pain.” Philosophy of Science 91(3): 561–578
- Hall RJ (1989). “Are pains necessarily unpleasant?” Philosophy and Phenomenological Research 49(4): 643–659
- Hill CS (2009). Consciousness. Cambridge University Press, Cambridge
- International Classification of Diseases, Eleventh Revision (ICD-11), World Health Organization (WHO) 2019/2021
- Jacobson H (2017). “Pain and cognitive penetrability.” In: Corns J (ed), The Routledge handbook of philosophy of pain. Routledge, London
- Klein C (2015). What the body commands: an imperative theory of pain. MIT Press, Cambridge, MA
- Mason P (2008). “Descending Modulation of Nociception.” In: Binder MD, Hirokawa N, Windhorst U (eds), Encyclopedia of Neuroscience. Springer, Berlin
- Moayedi M, Davis K (2013). “Theories of pain: from specificity to gate control.” Journal of Neurophysiology 109(1): 5–12
- Park T (2019). “On the alleged evidence for non-unpleasant pains.” Inquiry 66(5): 738–756
- Párraga JP, Castellanos A (2023). “A Manifesto in Defense of Pain Complexity: A Critical Review of Essential Insights in Pain Neuroscience.” Journal of Clinical Medicine 12: 7080
- Pautz A (2010). “Do theories of consciousness rest on a mistake?” Philosophical Issues 20: 333–367
- Radden J (2022). “The ‘Pain’ of Grief.” Journal of Consciousness Studies 29(9-10): 13–35
- Raja SN, Carr DB, Cohen M, Finnerup NB, Flor H, Gibson S, Keefe FJ, Mogil JF, Ringkamp M, Sluka KA, Song X-J, Stevens B, Sullivan MD, Tutelman PR, Ushida T, Vader K (2020). “The revised International Association for the Study of Pain definition of pain: concepts, challenges, and compromises.” Pain 161: 1976–1982
- Reme SE (2024). “Medically unexplained symptoms explained.” The Lancet 403(10444): 2568-2569.
- Rosenqvist T (2024). “The Pain System Is Not a Bodily Disturbance Detector.” In: M Martín-Villuendas, J Gefaell, A Cuevas-Badallo (eds), Life and Mind. Interdisciplinary Evolution Research, vol 10. Springer, Cham
- Scarry E (1985). The Body in Pain: The Making and Unmaking of the World. Oxford University Press, New York
- Sneddon LU, Elwood RW, Adamo SA, Leach MC (2014). “Defining and assessing animal pain.” Animal Behaviour 97: 201–212
- Tye M (1995). “A representational theory of pains and their phenomenal character.” Philosophical Perspectives 9: 223–239
- Weisman A, Quintner J, Masharawi Y (2019). “Congenital insensitivity to pain: a misnomer.” The Journal of Pain 20(9): P1011–1014
- Wiggleton-Little J (2024). “Sharing Pain: A Hybrid Expressivist Account.” Australasian Journal of Philosophy 102(3): 608–622