Otur ve Keyfine Bak: Hollywood’un Şımarıklığından Uzak, Az Bilinen Ama Mermi Gibi 15 İntikam Filmi
Hollywood klişelerinden uzak, birbirinden sarsıcı intikam filmleri mi arıyorsun? Usta işi 15 filmlik bu özel liste tam sana göre. Hazır ol, çok şaşıracaksın!

İntikam… Sinema tarihinin belki de en kemik, en çiğ ve en çok sevilen temalarından biri. Şöyle bir düşününce, adaletin bir türlü yerini bulmadığı, suçluların elini kolunu sallayarak gezdiği ya da o en sevdiğimiz karakterin elinden her şeyinin alındığı anlarda içimizde biriken o öfkeyi bilirsin, değil mi? İşte o öfke, sinemanın en unutulmaz, en efsane hikâyelerini doğuruyor. Biz de izlerken sadece bir “hesaplaşma” görmüyoruz, adeta insan ruhunun en karanlık dehlizlerinde bir yolculuğa çıkıyoruz.
Tamam, “Kill Bill”, “John Wick” ya da “Oldboy” gibi filmleri hepimiz ezbere biliyoruz. Ama dürüst olalım, bazen o popüler filmlerin gölgesinde kalmış, gizli kalmış hazineleri keşfetmek çok daha keyifli olmuyor mu? İşte bu liste tam da bunun için var! Bu listede, Hollywood’un ana akım gürültüsünden uzak, Avrupa’nın derinliğinden, Asya’nın sarsıcı gerçekliğinden ve bağımsız sinemanın o tavizsiz sertliğinden beslenen filmleri bir araya getirdim. Kemerini bağla, çünkü bu filmler sana sadece gerilim vadetmiyor, aynı zamanda “Ben olsaydım ne yapardım?” sorusunu defalarca sorduracak.
Unutma, bu filmlerdeki her bir hikâye bize şunu fısıldıyor: İntikam, basit bir eylem değil, ruhun en derinlerinde çıkılan tehlikeli bir yolculuktur. Hazırsan, başlayalım!
The Secret in Their Eyes (El Secreto de Sus Ojos) – 2009
- Yönetmen: Juan José Campanella
- IMDb Puanı: 8.2
- Süre: 129 dakika
- Oyuncular: Ricardo Darín, Soledad Villamil, Pablo Rago, Guillermo Francella
Konu:
Arjantin sinemasının yüz akı, adeta bir başyapıt! Emekli olmuş bir adalet görevlisi düşün, Benjamín Espósito. Adamın içine yıllar önce çözülememiş bir cinayet davası öyle bir dert olmuş ki, üzerinden geçen onca yıla rağmen bir türlü peşini bırakmıyor. Vahşice öldürülen bir kadın, devletin yozlaşmış adalet sistemi ve bu kaosun ortasında kalmış bir avuç insan… Espósito, emeklilikte bu davayı bir kitaba dönüştürmeye karar veriyor ama aslında yaptığı şey, geçmişin kapısını aralayıp hem eski bir aşkı hem de adaletin ne kadar karmaşık bir şey olduğunu yeniden keşfetmek.
Neden İzlemelisin:
Bu film, sana sıradan bir intikam hikâyesi sunmuyor. Arjantin’in karanlık politik dönemini arka plana alarak, “Adalet devlet eliyle sağlanmazsa bireysel intikam meşru mudur?” diye beyninin içinde fırtınalar koparıyor. Hele o meşhur stadyumdaki tek plan çekim sahnesi var ya… Resmen sinema dersi! Ricardo Darín’in o durgun ama derin oyunculuğu ve filmin “tokat gibi” finaliyle uzun süre aklından çıkmayacak.
Film Hakkında Notlar:
- 2010 yılında “En İyi Yabancı Film” Oscar’ını kucaklamıştır.
- Finaldeki “sessiz intikam” sahnesi, sinema tarihinin en unutulmaz anlarından biri olarak kabul edilir.
- Film, temposu yavaş ilerlese de kurduğu yoğun atmosferle seni içine çekmeyi başarıyor.
Dead Man’s Shoes – 2004
- Yönetmen: Shane Meadows
- IMDb Puanı: 7.6
- Süre: 90 dakika
- Oyuncular: Paddy Considine, Toby Kebbell, Gary Stretch
Konu:
İşte bu film fena çarpar, baştan söyleyeyim. İngiliz bağımsız sinemasının en sert, en tavizsiz işlerinden biri. Eski bir asker olan Richard, kasabasına geri döner. Ama bu dönüş, öyle bir tatil dönüşü değil. Yıllar önce zihinsel engelli kardeşi Anthony’ye hayatı zindan eden bir grup serseriden hesap sormaya gelmiştir. Bu adamların yaptıkları yanlarına kâr kalmış, unutulup gitmiştir. Ama Richard unutmamıştır. Ve intikamı o kadar soğuk, o kadar planlı ki izlerken kanın donacak.
Neden İzlemelisin:
Eğer parlak, havalı intikam filmlerinden sıkıldıysan, “Dead Man’s Shoes” tam senlik. Film, belgesel gibi bir gerçeklikle suratına bir tokat atıyor. Burada kahramanın tarafını mı tutacaksın, yoksa yöntemlerini sorgulayacak mısın, işte o çizgide gidip geliyorsun. Paddy Considine’in performansı ise tek kelimeyle inanılmaz; o soğuk öfkeyi iliklerinde hissediyorsun. Finaliyle de seni öyle bir vicdan muhasebesine sokuyor ki… Anlatılmaz, yaşanır.
Film Hakkında Notlar:
- Düşük bütçeyle çekilmesine rağmen yarattığı etki devasadır.
- Filmin kasvetli İngiliz taşrası atmosferi, Richard’ın ruh halini mükemmel yansıtıyor.
- Şiddet sahneleri estetik kaygı gütmeden, rahatsız edici bir gerçeklikle sunuluyor.
Blue Ruin – 2013
- Yönetmen: Jeremy Saulnier
- IMDb Puanı: 7.1
- Süre: 90 dakika
- Oyuncular: Macon Blair, Devin Ratray, Amy Hargreaves
Konu:
İntikam filmlerinin o her şeyi bilen, süper yetenekli kahramanlarından gına geldi mi? O zaman Dwight ile tanış. Dwight, evsiz, toplumdan kopuk, kendi halinde yaşayan bir adam. Ailesini katleden adamın hapisten çıktığını duyunca, paslanmış arabasına atlayıp intikam için yola düşüyor. Ama bir sorun var: Dwight bu işlerde tam bir amatör. Ne yapacağını bilmiyor, sürekli hata yapıyor ve kendini kanlı bir aile hesaplaşmasının tam ortasında buluyor. İşte bu beceriksizliği, filmi inanılmaz derecede gerçekçi ve insani kılıyor.
Neden İzlemelisin:
“Blue Ruin”, intikamın sıradan bir insanın hayatını nasıl yiyip bitirdiğini gösteren sessiz ama derinden sarsan bir film. Diyalog neredeyse yok denecek kadar az. Her şey karakterin yüz ifadeleri, sessiz anlar ve yavaş yavaş artan gerilimle anlatılıyor. O “cool” aksiyon sahneleri yerine, burada kan ter içinde kalmış, korkudan ne yapacağını bilemeyen bir adamın çaresizliğini izliyorsun. Sabırlı bir izleyiciysen, finaldeki o buruk tatmin hissi tam bir ödül olacak.
Film Hakkında Notlar:
- Film, Kickstarter’da kitle fonlamasıyla finanse edilmiştir.
- Minimalist görselliği ve sessiz atmosferi, Dwight’ın yalnızlığını ve çaresizliğini simgeliyor.
- “İntikam gerçekten adalet midir?” sorusunu en saf haliyle soran filmlerden biri.
Lady Vengeance (Chinjeolhan Geumja-ssi) – 2005
- Yönetmen: Park Chan-wook
- IMDb Puanı: 7.5
- Süre: 115 dakika
- Oyuncular: Lee Young-ae, Choi Min-sik
Konu:
Geldik “İntikam Üçlemesi”nin (Oldboy’u bilirsin) son ve en estetik halkasına! Geum-ja, işlemediği bir suç yüzünden 13 yıl hapis yatar. İçerideyken adeta bir meleğe dönüşür, herkese yardım eder. Ama bu, fırtına öncesi sessizliktir. Dışarı çıktığında ise o melek maskesini atar ve kendisine bu tuzağı kuran adamdan intikam almak için ince ince işlediği planını devreye sokar. Ama bu intikam, sadece kan dökmekle ilgili değildir; aynı zamanda vicdan, bağışlama ve arınma üzerine bir arayıştır.
Neden İzlemelisin:
Çünkü Park Chan-wook bir yönetmen değil, adeta bir ressam. Her sahne tablo gibi. Şiddet bile o kadar estetik ki, rahatsız olmaktan çok büyüleniyorsun. Film, “İntikam acıyı dindirir mi, yoksa yeni acılar mı doğurur?” sorusunu sorarken, seni ahlaki bir ikilemin tam ortasına bırakıyor. Özellikle finaldeki o kolektif intikam sahnesi, seyirciyi hem şoka sokuyor hem de uzun süre düşündürüyor. Bu film, bir intikam öyküsünden çok daha fazlası; adeta şiirsel bir kabus.
Film Hakkında Notlar:
- Renk kullanımı sembolik bir anlam taşır; filmin başındaki soluk renkler, sona doğru kan kırmızısına döner.
- Lee Young-ae’nin performansı, melek ve şeytan arasındaki o ince çizgide gidip gelir.
- Kore sinemasının intikam anlatılarında neden bu kadar usta olduğunu kanıtlayan bir eser.
The Salvation – 2014
- Yönetmen: Kristian Levring
- IMDb Puanı: 6.7
- Süre: 92 dakika
- Oyuncular: Mads Mikkelsen, Eva Green, Jeffrey Dean Morgan
Konu:
Vahşi Batı’ya bir de Avrupalıların gözünden bakalım mı? Danimarkalı göçmen Jon, yıllar sonra ailesini Amerika’ya yanına getirtir. Ama daha kavuşmalarının üzerinden saatler geçmeden ailesi korkunç bir saldırıda katledilir. Jon, intikamını anında alır ama bilmediği bir şey vardır: Öldürdüğü adam, kasabayı demir yumrukla yöneten tiran Delarue’nun kardeşidir. Jon’un kişisel intikamı, bir anda yozlaşmış bir kasabaya ve sisteme karşı tek kişilik bir savaşa dönüşür.
Neden İzlemelisin:
Çünkü Mads Mikkelsen! Adam tek bir kelime etmeden, sadece bakışlarıyla o acıyı ve öfkeyi sana öyle bir geçiriyor ki… Klasik bir western hikâyesi gibi dursa da, Avrupa sinemasının o melankolik ve karanlık dokunuşu filmi farklı bir yere taşıyor. Eva Green’in hiç konuşmadan devleştiği karakteri de cabası. Eğer atmosferi güçlü, diyalogdan çok görselliğe önem veren, soğukkanlı bir intikam filmi arıyorsan, “The Salvation” tam sana göre.
Film Hakkında Notlar:
- Bir “Avrupa westerni” olarak klasik western klişelerine saygı duruşunda bulunur.
- Geniş çöl manzaraları ve kasvetli kasaba atmosferi çok başarılı.
- Hikâye tanıdık gelse de, oyunculuklar ve atmosfer filmi izlenir kılıyor.
The Man from Nowhere (Ajeossi) – 2010
- Yönetmen: Lee Jeong-beom
- IMDb Puanı: 7.7
- Süre: 119 dakika
- Oyuncular: Won Bin, Kim Sae-ron
Konu:
“Leon: The Professional” filmini al, içine bir tutam “John Wick” aksiyonu ve bolca Kore draması ekle. İşte sana “The Man from Nowhere”! Geçmişi acılarla dolu eski bir özel ajan olan Tae-sik, dünyadan elini eteğini çekmiş, küçük bir rehinci dükkanı işletmektedir. Hayattaki tek bağı, komşusunun küçük kızı So-mi’dir. Bu küçük kız, organ mafyası tarafından kaçırılınca, Tae-sik’in içindeki uyuyan canavar uyanır. Ve ortalık kan gölüne döner…
Neden İzlemelisin:
Aksiyon sahneleri, özellikle de o meşhur bıçak dövüşü sahnesi, akıl almaz derecede iyi. Ama bu film sadece bir aksiyon şöleni değil. Tae-sik ve So-mi arasındaki o dokunaklı bağ, filmin duygusal zeminini o kadar sağlam kuruyor ki, her yumrukta, her kurşunda sen de o acıyı hissediyorsun. Won Bin, o sessiz karizmasıyla karakteri resmen sırtlayıp götürüyor. Kore sinemasının şiddet estetiğiyle duygusal derinliği nasıl harmanladığının en iyi örneklerinden biri.
Film Hakkında Notlar:
- Güney Kore’de gişe rekorları kırmıştır.
- Yakın dövüş koreografileri, birçok aksiyon filmine ilham kaynağı olmuştur.
- Film, intikamın sadece öfke değil, aynı zamanda bir kurtuluş arayışı olduğunu da gösteriyor.
Cold Fish (Tsumetai Nettaigyo) – 2010
- Yönetmen: Sion Sono
- IMDb Puanı: 7.1
- Süre: 146 dakika
- Oyuncular: Mitsuru Fukikoshi, Denden, Asuka Kurosawa
Konu:
Uyarayım, bu film mide ister! Japon sinemasının en “rahatsız” yönetmenlerinden Sion Sono’dan, gerçek bir seri katil hikâyesinden esinlenen bir film. Kendi halinde, pısırık bir akvaryum dükkanı sahibi olan Shamoto’nun hayatı, karizmatik ama aslında tam bir psikopat olan başka bir dükkan sahibi Murata ile tanışınca cehenneme döner. Murata, Shamoto’yu yavaş yavaş kendi sapkın ve kanlı dünyasına çeker. Baskı altında ezilen Shamoto’nun içindeki şiddet ortaya çıktığında ise… İşler çığırından çıkar.
Neden İzlemelisin:
Eğer sıradan bir adamın nasıl bir canavara dönüşebileceğini, psikolojik baskının insanı ne hale getirebileceğini görmek istiyorsan bu filmi kaçırma. Bu, bir kahramanın intikam hikayesi değil; bir insanın yozlaşmasının ve kendi karanlık tarafıyla yüzleşmesinin öyküsü. Sion Sono, o kadar gerçekçi ve rahatsız edici sahneler çekmiş ki, filmin sonunda duş alma isteği duyabilirsin. “Bir insan ne kadar ileri itildiğinde canavara dönüşür?” sorusunun cevabını arayan, cesur bir film.
Film Hakkında Notlar:
- Film, Japonya’da hem çok beğenilmiş hem de aşırı şiddet içerdiği için sert eleştiriler almıştır.
- Grotesk şiddet sahneleri, karakterlerin ruhsal parçalanmasını sembolize eder.
- Dayanıklılık sınırlarını zorlayan ama unutulmaz bir sinema deneyimi sunar.
In a Better World (Hævnen) – 2010
- Yönetmen: Susanne Bier
- IMDb Puanı: 7.6
- Süre: 119 dakika
- Oyuncular: Mikael Persbrandt, Trine Dyrholm, Markus Rygaard
Konu:
Bu film, intikamın sadece yetişkinlerin dünyasına ait bir şey olmadığını, çocukların masum görünen dünyasında bile ne kadar yıkıcı olabileceğini gösteriyor. Bir yanda Afrika’da savaşın ortasında insanlara yardım etmeye çalışan Danimarkalı bir doktor, diğer yanda Danimarka’da okulda zorbalığa uğrayan oğlu… Okula yeni gelen ve annesini kaybetmenin öfkesini içinde taşıyan başka bir çocukla arkadaş olunca, bu iki çocuğun adalet arayışı tehlikeli bir intikam planına dönüşür. Film, yetişkinlerin dünyasındaki şiddetin, çocukların dünyasını nasıl zehirlediğini tokat gibi yüzümüze vuruyor.
Neden İzlemelisin:
Çünkü bu sadece bir intikam filmi değil, aynı zamanda insan doğası üzerine felsefi bir dram. “Şiddete şiddetle karşılık vermek doğru mu?”, “Affetmek bir zayıflık mıdır, yoksa güçlülük mü?” gibi evrensel sorular soruyor. Oscar ödüllü bu yapım, İskandinav sinemasının o soğuk ama derin anlatım gücünü sonuna kadar kullanıyor. Hem sarsıcı hem de düşündürücü bir deneyim arıyorsan, doğru yerdesin.
Film Hakkında Notlar:
- 2011 yılında “En İyi Yabancı Film” Oscar’ını kazanmıştır.
- Danimarka’nın soğuk atmosferi ile Afrika’nın sıcak ama tehlikeli coğrafyası arasında çarpıcı bir kontrast kurar.
- Çocuk oyuncuların performansları olağanüstüdür.
Sweet Karma – 2009
- Yönetmen: Andrew Thomas Hunt
- IMDb Puanı: 5.2
- Süre: 85 dakika
- Oyuncular: Shera Bechard, John Tokatlidis, Frank J. Zupancic
Konu:
İntikam filmlerindeki o kaslı, karizmatik erkek kahraman klişesini bir kenara bırakalım. Karşımızda Karma var. Konuşma engelli, sessiz, kendi halinde bir genç kadın. Kız kardeşinin Rus mafyası tarafından tuzağa düşürülüp öldürüldüğünü öğrenince, tek başına bu devasa suç örgütünün peşine düşer. Onun sessizliği, en büyük zayıflığı gibi görünse de, aslında en ölümcül silahı haline gelir. Kimse ondan şüphelenmez, kimse onu ciddiye almaz… Ve bu, onların en büyük hatası olur.
Neden İzlemelisin:
Çünkü “Sweet Karma”, intikamın gürültülü bir öfke patlaması olmak zorunda olmadığını, bazen en güçlü çığlığın sessizlik olabileceğini gösteriyor. Düşük bütçeli, karanlık ve oldukça sert bir film. Teknik olarak belki bir başyapıt değil ama yarattığı atmosfer ve alışılmışın dışındaki kadın kahramanıyla kesinlikle izlenmeyi hak ediyor. Karma’nın gözlerindeki o soğuk kararlılık, filmin en etkileyici yanı.
Film Hakkında Notlar:
- Kadın intikam kahramanlarına farklı bir bakış açısı getirir.
- Diyalogların azlığı, filmin görsel anlatımını ve atmosferini güçlendirir.
- Rahatsız edici tonuyla her izleyiciye hitap etmeyebilir, ama türün meraklıları için ilginç bir keşif.
Big Bad Wolves – 2013
- Yönetmen: Aharon Keshales, Navot Papushado
- IMDb Puanı: 6.8
- Süre: 110 dakika
- Oyuncular: Lior Ashkenazi, Rotem Keinan, Tzahi Grad
Konu:
Şimdi sıkı dur, çünkü bu film bildiğin hiçbir şeye benzemiyor. İsrail sinemasından çıkan, kara mizah ile gerilimi adeta bir kokteyl gibi karıştıran acayip bir yapım. Bir dizi çocuk cinayetinin baş şüphelisi bir öğretmendir. Öldürülen çocuklardan birinin babası, adaletin yavaş işlediğini düşünür ve şüpheliyi kaçırıp bodruma kapatır. Ona, “kendi yöntemleriyle” adaleti sağlamayı seven bir polis de katılır. Bu üç adam arasında geçen sorgu/işkence seansları, hem mideni bulandıracak kadar gerilimli hem de kahkaha atmana neden olacak kadar absürt.
Neden İzlemelisin:
Quentin Tarantino’nun “yılın en iyi filmi” dediği bir yapımdan bahsediyoruz, daha ne olsun! Film, “Acaba bu adam gerçekten suçlu mu?” sorusunu sürekli aklında tutarak seni ahlaki bir labirente sokuyor. Tam “işte şimdi çok vahşileşecek” dediğin anda öyle bir diyalog veya olay oluyor ki, kendini gülerken buluyorsun. İntikamın bu kadar trajikomik, bu kadar absürt anlatıldığı başka bir film bulman çok zor. Sıra dışı bir deneyim arayanlar için biçilmiş kaftan.
Film Hakkında Notlar:
- Polisiye, gerilim ve kara mizah türlerini ustalıkla harmanlar.
- Şiddeti hem rahatsız edici hem de komik bir şekilde sunarak seyirciyi sürekli şaşırtır.
- “Gerçek adalet nedir? İntikam mı, hukuk mu?” sorusunu zekice gündeme getirir.
The Nightingale – 2018
- Yönetmen: Jennifer Kent
- IMDb Puanı: 7.3
- Süre: 136 dakika
- Oyuncular: Aisling Franciosi, Sam Claflin, Baykali Ganambarr
Konu:
“The Babadook” filminin yönetmeninden, insanın kanını donduran, çiğ ve acımasız bir intikam hikâyesi. 1825’lerin Avustralya’sındayız. İrlandalı genç bir kadın olan Clare, İngiliz askerlerinin korkunç şiddetine maruz kalır; ailesi gözlerinin önünde katledilir. Hayatta kalan Clare, yanına bir Aborjin rehber alarak bu vahşi doğada, ona bu cehennemi yaşatanların peşine düşer. Bu yolculuk, sadece kişisel bir intikam değil, aynı zamanda ırkçılığa, sömürgeciliğe ve erkek şiddetine karşı bir başkaldırıdır.
Neden İzlemelisin:
Çünkü bu film, intikamı süslü püslü anlatmıyor. Şiddet o kadar gerçekçi, o kadar rahatsız edici ki, izlerken gözlerini kaçırmak isteyeceksin. Ama yönetmenin amacı da tam olarak bu: O dönemin vahşetini, bir kadının acısını ve öfkesini en saf haliyle hissetmeni sağlamak. Aisling Franciosi’nin performansı o kadar güçlü ki, Clare’in her çığlığı senin de içine işliyor. Bu film bir gerilimden çok daha fazlası; tarihi bir yaranın sinemadaki yansıması.
Film Hakkında Notlar:
- Şiddet sahnelerinin gerçekçiliği nedeniyle bazı festivallerde tartışmalara yol açmıştır.
- Kadın bakış açısıyla anlatılan en güçlü ve sert intikam hikayelerinden biridir.
- Avustralya’nın büyüleyici ama tehlikeli doğası, filmin atmosferinin önemli bir parçasıdır.
The Skin I Live In (La piel que habito) – 2011
- Yönetmen: Pedro Almodóvar
- IMDb Puanı: 7.6
- Süre: 120 dakika
- Oyuncular: Antonio Banderas, Elena Anaya, Marisa Paredes
Konu:
Almodóvar’dan bahsediyoruz, yani sıradan bir şey bekleme. Bu, intikamın en saplantılı, en akıl almaz, en “yok artık!” dedirten hali. Başarılı bir estetik cerrah olan Dr. Robert Ledgard, yaşadığı bir trajediden sonra yanmaz bir insan derisi yaratma takıntısına kapılır. Malikanesinde kilitli tuttuğu gizemli bir kadın olan Vera üzerinde deneyler yapar. Vera kimdir? Neden oradadır? Ve doktorun intikam planı aslında nedir? Bu soruların cevapları ortaya çıktığında, beyin kıvrımların alev alacak, benden söylemesi.
Neden İzlemelisin:
Çünkü bu film, intikam temasını alıp onu bir psikolojik gerilim, bir bilimkurgu ve bir melodramla birleştirerek bambaşka bir şeye dönüştürüyor. Antonio Banderas, kariyerinin en karanlık ve en karizmatik rollerinden birinde. Almodóvar’ın o meşhur renkli ama rahatsız edici görselliği, bu gotik hikâyeyle birleşince ortaya hipnotize edici bir kabus çıkmış. Finaldeki o şok edici twist ise sinema tarihinin en cesur anlarından biri. İzledikten sonra uzun süre “Ne izledim ben ya?” diyeceksin.
Film Hakkında Notlar:
- Kimlik, beden ve saplantı gibi temaları rahatsız edici bir derinlikle işler.
- Almodóvar’ın en karanlık ve en gerilim dolu filmi olarak kabul edilir.
- İntikamın sadece cezalandırmak değil, kurbanı tamamen dönüştürmek olabileceği fikrini ortaya atar.
Revenge – 2017
- Yönetmen: Coralie Fargeat
- IMDb Puanı: 6.3
- Süre: 108 dakika
- Oyuncular: Matilda Lutz, Kevin Janssens, Vincent Colombe
Konu:
Feminist intikam sinemasının en stil sahibi, en kanlı ve en “cool” örneklerinden biri! Genç ve güzel Jen, zengin sevgilisiyle çölde lüks bir villada takılmaktadır. Sevgilisinin iki avcı arkadaşı da gelince işler çirkinleşir. Şiddete uğrayan Jen, ölüme terk edilir. Ama herkesin unuttuğu bir şey vardır: Jen ölmemiştir. Ve yaralı bir av, bazen en tehlikeli avcıya dönüşebilir. Jen’in o kanlı ve acımasız intikamı, adeta bir hayatta kalma manifestosuna dönüşür.
Neden İzlemelisin:
Çünkü bu film, “tecavüz-intikam” türünün tüm klişelerini alıp paramparça ediyor. Yönetmen Coralie Fargeat, kadını zayıf bir kurban olarak göstermek yerine, onu küllerinden doğan bir savaşçıya dönüştürüyor. Görsellik inanılmaz; çölün parlak renkleri, fışkıran kanla birleşerek adeta bir çizgi roman estetiği yaratıyor. Şiddet o kadar abartılı ki, bir noktadan sonra rahatsız edici olmaktan çıkıp stilize bir şova dönüşüyor. Güçlü bir kadın karakterin avcıya dönüştüğü, adrenalin dolu bir film arıyorsan, kaçırma.
Film Hakkında Notlar:
- Kadın yönetmen elinden çıkmış, erkek egemen bir türü ters yüz eden bir yapım.
- Görsel estetiği ve renk kullanımıyla ön plana çıkar.
- Jen’in dönüşümü, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik bir yeniden doğuşu simgeler.
The Brave One – 2007
- Yönetmen: Neil Jordan
- IMDb Puanı: 6.7
- Süre: 122 dakika
- Oyuncular: Jodie Foster, Terrence Howard, Naveen Andrews
Benim Gözümden Konu:
Radyo programcısı Erica, nişanlısıyla birlikte bir gece parkta vahşi bir saldırıya uğrar. Nişanlısı ölür, kendisi ise ağır yaralı kurtulur. Bu travmadan sonra Erica, tanıdığı o insandan çok farklı birine dönüşür. İçindeki o korku, yerini buz gibi bir öfkeye bırakır. Yasa dışı bir silah alır ve geceleri New York sokaklarında kendi adaletini sağlamaya başlar. Bir yandan kendisine saldıranları ararken, bir yandan da şehrin diğer suçlularını “temizler”. Bu durum, onu hem bir halk kahramanı hem de bir polisin hedefi haline getirir.
Neden İzlemelisin:
Jodie Foster’ın devleşen performansı için bile izlenir! O korkuyu, o çaresizliği ve ardından gelen o kararlı öfkeyi o kadar iyi yansıtıyor ki… Film, “Adalet sistemine güvenin kalmadığında ne yaparsın?” sorusunu tam merkezine koyuyor. Erica’nın yolculuğu, seni de bir ikileme sürüklüyor: Yaptığı şey doğru mu, yanlış mı? Klasik bir aksiyon filminden çok, karakterinin psikolojisine odaklanan, karanlık ve düşündürücü bir şehir gerilimi.
Film Hakkında Notlar:
- “Vigilante” (kendi adaletini sağlayan) temasını modern bir şehir hikayesiyle birleştirir.
- New York’un karanlık ve tekinsiz atmosferi, filmin ruh halini mükemmel bir şekilde yansıtıyor.
- Jodie Foster, bu rolüyle Altın Küre’ye aday gösterilmiştir.
The Horseman – 2008
- Yönetmen: Steven Kastrissios
- IMDb Puanı: 6.5
- Süre: 96 dakika
- Oyuncular: Peter Marshall, Caroline Marohasy, Brad McMurray
Konu:
Listeyi en ağır, en çiğ ve en acımasız filmlerden biriyle bitiriyoruz. Hazırlıklı ol. Sıradan bir baba olan Christian, genç kızının aşırı dozdan öldüğü haberini alır. Ama kısa sürede kızının bir porno ve uyuşturucu çetesinin kurbanı olduğunu öğrenir. İşte o an, Christian için hayat biter ve bambaşka bir yolculuk başlar. Kızının ölümünden sorumlu olan herkesi tek tek bulur ve onlara hayal bile edemeyecekleri acılar yaşatır. Bu, bir adalet arayışı değil, bu saf bir öfke patlaması, bir cinnet halidir.
Neden İzlemelisin:
Eğer intikamın insanı nasıl insanlığından çıkardığını, bir babanın acısının onu nasıl bir canavara dönüştürebileceğini en sert haliyle görmek istiyorsan bu filmi izlemelisin. Film, Hollywood’un parlattığı şiddet estetiğini tamamen reddediyor. Burada her şey soğuk, gerçek ve rahatsız edici. Christian ile empati kurmakla, yaptıklarından dehşete düşmek arasında kalacaksın. Bu film, intikamın hiçbir şeyi geri getirmediğini, aksine ruhu daha da derin bir boşluğa sürüklediğini en acı şekilde gösteriyor.
Film Hakkında Notlar:
- Düşük bütçeli Avustralya sinemasının en sarsıcı örneklerinden biridir.
- Şiddeti estetize etmeden, belgeselvari bir gerçekçilikle sunar.
- Bir gerilimden çok, trajik bir karakter dramı olarak görülebilir.
Peki, bu listede “bu da olmalıydı” dediğin bir film var mı? Senin favori intikam filmin hangisi? Hadi, yorumlarda buluşalım ve listeyi birlikte büyütelim! Bu kanlı ama keyifli listeyi arkadaşlarınla paylaşmayı da unutma, olur mu?






