Hesap Verebilirlik: Suçlama Değil, Sorumluluk Sanatı
Hesap verebilirlik neden bu kadar zor? Hata yapınca hissettiğin o korkunun bilimsel ve psikolojik nedenlerini keşfet. Suçlama değil, sorumluluk zamanı!

Bir hata yaptığını fark ettiğinde karnına giren o ağrıyı biliyorsun, değil mi? Ya da birisi sana “Konuşmamız lazım” dediğinde kalbinin atışının nasıl hızlandığını… İşte bugün tam da bu konuyu masaya yatırıyoruz. Konumuz: Hesap Verebilirlik (Accountability).
Aslında kağıt üzerinde her şey çok basit görünür: Bir hata yapılır, sorumluluk kabul edilir ve düzeltilir. Bitti gitti, değil mi? Keşke öyle olsa. Gerçek hayatta bu durum, kimisi için sakin bir kabullenme süreciyken, kimisi içinse tam bir duygusal kıyamet, patlama ya da içine kapanma sebebi olabiliyor. Peki, neden? Neden “sorumluluk al” cümlesi birine güven verirken, diğerine ölüm gibi geliyor?
Bu yazıda, sadece “karakter meselesi” deyip geçtiğimiz bu durumun altındaki derin psikolojik, nörolojik ve toplumsal nedenlere ineceğiz. Hazırsan, insan zihninin o gizemli kara kutusunu açmaya başlıyoruz.
Bölüm 1: Benlik Krizi: Suçlama mı, Sorumluluk mu?
Öncelikle şu kavram kargaşasını bir çözelim. Sorumluluk almak ile suçlanmak aynı şey değildir, ama beynimiz bazen bunları birbirine karıştırır. Araştırmalar gösteriyor ki, bu ikisi arasındaki temel fark “utanç” duygusudur. Suçlama geçmişe bakar, parmak sallar ve “Hatalısın!” der. Sorumluluk (hesap verebilirlik) ise geleceğe bakar ve “Bunu nasıl düzeltebiliriz?” diye sorar.
Eğer geçmişinde travmalar ya da hassasiyetler varsa, en ufak bir geri bildirimi bile bir saldırı olarak algılayabilirsin. Bu noktada “Drama Üçgeni” devreye girer: Kendini Kurban, karşındakini Zalim ilan edersin ve bir Kurtarıcı beklersin. Oysa hesap verebilirlik, “Bütün sorunu ben yaratmadım ama çözümün bir parçası olabilirim” diyebilme cesaretidir.
Utanç ve Suçluluk Arasındaki İnce Çizgi
Burada çok kritik bir ayrım var. Kendine şunu mu diyorsun: “Kötü bir şey yaptım” (Suçluluk) yoksa “Ben kötüyüm” (Utanç) mı?
- Suçluluk (Guilt): Davranışa odaklıdır. “Hata yaptım, düzeltebilirim.” Bu sağlıklıdır, insanı gelişime iter.
- Utanç (Shame): Kimliğe odaklıdır. “Ben hatalıyım, değersizim.” Bu yıkıcıdır. İnsanı saklanmaya ya da savunmaya iter.
Eğer bir eleştiri aldığında “varlığına” bir saldırı hissediyorsan, beynin savunma moduna geçer ve seni korumak için duymayı reddeder. Kaynak: Utanç, Suçlama ve Suçluluk İşlevlerini Anlamak.
Zihnimiz Bizi Nasıl Kandırıyor? (Bilişsel Uyumsuzluk)
Çoğumuz kendimizi “iyi insan” olarak görürüz. Bir hata yaptığımızda ise beynimizde bir çatışma çıkar: “Ben iyi biriyim” ama “Kötü bir şey yaptım”. Bu gerilimi azaltmak için zihnimiz hemen bahaneler üretmeye başlar:
| Savunma Mekanizması | Ne Yapar? | Sonuç |
|---|---|---|
| Rasyonalizasyon | Mantıklı bahaneler uydurur. | “Çok yorgundum, o yüzden bağırdım.” |
| Kendine Yontan Yanlılık | Başarı benim, başarısızlık dış etkenlerin. | “Ben iyiyim, şansım kötüydü.” |
| Yansıtma (Projeksiyon) | Kendi hatanı başkasına atarsın. | “Asıl sen agresifsin!” (Diyen kişi bağırıyordur). |
| Küçümseme | Olayı önemsizleştirme. | “Amma abarttın, şaka yaptım.” |
Bölüm 2: Nörobiyoloji: Neden Eleştiri Ölüm Gibi Hissettirir?
Biri sana “Hatanı konuşalım” dediğinde midene kramp girmesinin sebebi sadece duygusal değil, tamamen biyolojiktir. Beynindeki Amigdala (tehlike dedektörü), sosyal reddedilmeyi fiziksel bir tehdit (mesela bir aslan saldırısı) gibi algılar.
Amigdala Hırsızlığı (Amygdala Hijack)
Tehdit algılandığında beynin mantıklı düşünmeyi sağlayan ön korteksi (CEO’yu) devre dışı bırakır ve yönetimi ilkel beyne (güvenlik görevlisine) verir. O an tünel görüşü yaşarsın, kalbin çarpar ve mantıklı cümle kuramazsın. Dört tepki verirsin:
- Savaş: Bağır, çağır, suçla.
- Kaç: Odayı terk et, ilişkiyi bitir.
- Don: Kilitlen, tepki vereme.
- Yaranma (Fawn): Aşırı özür dile, boyun eğ.
Bu moddayken “hesap vermek” biyolojik olarak imkansızdır çünkü beynin hayatta kalmaya çalışıyordur. Kaynak: Amigdala Hırsızlığı Nedir?.
Polivagal Teori: Güvende misin?
Sinir sistemimiz üç modda çalışır:
- Yeşil Işık (Ventral Vagal): Güvendeyiz. Sosyal bağ kurabilir, hatamızı anlayabiliriz.
- Sarı Işık (Sempatik): Tehlike var! Savaş ya da kaç.
- Kırmızı Işık (Dorsal Vagal): Ölümcül tehlike! Sistemi kapat (Donma/Çöküş).
Eğer karşındaki kişi sert bir ses tonuyla gelirse, sistemin sarı veya kırmızıya geçer ve iletişim kopar.
Bölüm 3: Çocukluğumuzun Gölgeleri: Bağlanma ve Ebeveynlik
Hesap verebilirlik tarzımız, aslında çocukken anne-babamızın hatalarımıza nasıl tepki verdiğiyle şekillenir.
- Güvenli Bağlanma: Ebeveynlerin tutarlıysa, hatanın ilişkinin sonu olmadığını bilirsin. Tamir edilebilir.
- Kaygılı Bağlanma: Hata yaparsan terk edileceğinden korkarsın. Bu yüzden panikler ve yalvarırsın.
- Kaçıngan Bağlanma: Eleştiriyi bir saldırı olarak görür ve duvar örersin. “Kimseye ihtiyacım yok” moduna girersin.
Ayrıca, eğer çocukken Otoriter (“Dediğimi yap!”) bir ortamda büyüdüysen, yetişkinliğinde otoriteyi bir tehdit olarak görürsün ve yalan söyleyerek cezadan kaçmaya çalışabilirsin. Tam tersi, İhmalkar bir ortamda büyüdüysen, içindeki boşluk hissi yüzünden aşırı sorumluluk alıp, senin suçun olmayan şeyler için bile özür dileyebilirsin. Kaynak: Bağlanma, Utanç ve Travma.
Bölüm 4: Kişilik Özellikleri: Kim Olduğun Nasıl Tepki Verdiğini Belirler
Bazen olay sadece kimya değil, karakterdir. “İki Büyük Kişilik Özelliği”ne bakalım:
- Sorumluluk Bilinci (Conscientiousness) Yüksek Olanlar: Hatayı profesyonel bir görev gibi görür ve hemen düzeltirler.
- Nevrotiklik (Neuroticism) Yüksek Olanlar: Dünyayı zaten tehditkar görürler. Bir eleştiri onları günlerce süren bir kaygı krizine sokabilir.
Bir de “Kontrol Odağı” (Locus of Control) meselesi var. Eğer hayatının kontrolünün sende olduğuna inanıyorsan (İçsel Odak), hatanı düzeltmek sana güç verir. Ama “Kader işte, şanssızım” diyorsan (Dışsal Odak), hesap sorulması sana haksızlık gibi gelir.
Bölüm 5: Nöroçeşitlilik: Beyin Farklı Çalıştığında
İşte burası çok önemli. Herkesin beyni standart (nörotipik) çalışmaz. DEHB veya Otizm spektrumundaki bireyler için hesap verebilirlik bambaşka bir deneyimdir.
Reddedilme Hassasiyeti Disforisi (RSD)
DEHB’li bireylerde sık görülen bu durumda, en ufak bir eleştiri veya reddedilme algısı, dayanılmaz bir fiziksel acı yaratır. Abartmıyorum, gerçekten canları yanar. “Lütfen raporu düzelt” lafını, “Senden nefret ediyorum, berbat birisin” gibi duyabilirler. Sonuç? Öfke patlaması ya da derin bir depresyon. Kaynak: Reddedilme Hassasiyeti Disforisi Belirtileri.
“Bahane” Tuzağı
Nöroçeşitli bireyler genellikle davranışlarının nörolojik nedenini (örn. dopamin eksikliği yüzünden işe başlayamama) açıklamaya çalışırlar. Ancak toplum bunu “bahane üretmek” olarak görür. Oysa bu bir açıklamadır, bahane değil. Bu ayrımın yapılmaması, kişiyi daha da yalnızlaştırır.
Bölüm 6: Kültürel Kodlar: Onur, Yüz ve Haysiyet
Hangi kültürden geldiğin de nasıl hesap verdiğini etkiler.
- Bireyci Kültürler (Batı): Odak noktası suçluluktur. “Kuralı bozdum, cezasını çekerim.”
- Toplumcu Kültürler (Doğu): Odak noktası utanç ve “yüz kaybetmek”tir. Bir hata sadece seni değil, aileni veya grubunu da utandırır. Bu yüzden doğrudan yüzleşmekten kaçınılır.
- Onur Kültürleri (Orta Doğu vb.): İtibar her şeydir. Bir eleştiri onura yapılmış bir saldırı gibi algılanabilir ve sert karşılık bulabilir.
Bölüm 7: Sistemsel Bağlam: Adalet mi, Polislik mi?
Toplumun dezavantajlı grupları (Azınlıklar, Kadınlar, LGBTİ+) için “hesap sorulması” genellikle bir baskı aracı olmuştur. Siyah bir kadının iş yerinde hakkını ararken biraz sesini yükseltmesi “agresif” olarak etiketlenirken, beyaz bir erkeğin aynısını yapması “liderlik” sayılabilir. Buna “Tone Policing” (Üslup Bekçiliği) denir; “Söylediğin doğru olabilir ama söyleme tarzın hoşuma gitmediği için seni dinlemeyeceğim” demektir.
Ayrıca “Stereotip Tehdidi” denilen bir durum var. Bir azınlık grubu üyesi, hata yaptığında sadece kendi hatası olarak değil, ait olduğu grubun “yetersizliği” olarak görüleceğinden korkar. Bu ekstra baskı, performansı düşürür. Kaynak: Stereotip Tehdidini Ele Almak.
Bölüm 8: İş Yeri Ekolojisi: Korku Kültürü vs. Güven
Bir organizasyonda korku hakimse, hesap verebilirlik = suçlama olur. Herkes hatasını saklar. Ancak Amy Edmondson’ın dediği gibi “Psikolojik Güven” varsa, hata yapmak bir öğrenme fırsatıdır.
| Güven / Hesap Verebilirlik | Düşük Hesap Verebilirlik | Yüksek Hesap Verebilirlik |
|---|---|---|
| Düşük Güven | Umursamazlık Bölgesi | Kaygı Bölgesi (Hatalar saklanır) |
| Yüksek Güven | Konfor Bölgesi | Öğrenme Bölgesi (Yüksek Performans) |
Kaynak: Psikolojik Güven ve Hesap Verebilirlik.
Bölüm 9: Tamir Mekanizmaları: Nasıl Düzelteceğiz?
Peki, bu kadar karmaşayı nasıl çözeceğiz? Yöntem basit: Cezalandırıcı değil, onarıcı olacağız.
Onarıcı Adalet ve Şiddetsiz İletişim
Cezalandırıcı sistem “Kuralı kim bozdu, cezasını verelim” der. Onarıcı adalet ise “Kime zarar verildi, bunu nasıl telafi ederiz?” diye sorar.
Marshall Rosenberg’in Şiddetsiz İletişim (NVC) formülü hayat kurtarır:
- Gözlem: “Raporu cuma günü göndermediğini gördüm.” (Yargı yok, sadece gerçekler).
- Duygu: “Endişelendim.”
- İhtiyaç: “Çünkü ekip olarak güvenilirliğe önem veriyoruz.”
- Rica: “Bugün öğlene kadar gönderebilir misin?”
Bu yöntem, karşı tarafın amigdalasını tetiklemeden sorunu çözmeyi sağlar.
Sonuç: Hepimiz Farklı Bir Hikayeyle Masaya Oturuyoruz
Özetle; bir dahaki sefere birinden hesap sorarken ya da sen hesap verirken hatırla: Karşındaki tepki sadece o ana ait değil. O tepkinin içinde çocukluk travmaları, beyin kimyası, kültürel kodlar ve geçmişin yükleri var.
Gerçek hesap verebilirlik, korkuyla değil, güvenle inşa edilir. Eğer karşımızdakine “Hata yapman senin değersiz olduğun anlamına gelmez” hissini verebilirsek, işte o zaman savunma duvarları iner ve gerçek gelişim başlar. Sorumluluk almak, kendinden vazgeçmek değildir; kendine ve ilişkilerine sahip çıkmaktır.
Peki, sen hata yaptığında ilk tepkin ne oluyor? Kaçanlardan mısın yoksa yüzleşenlerden mi? Hadi, yorumlarda itiraf et, yalnız değilsin! 👇







