Felsefe

Doymuş Fenomenler: Marion’un Zihin Açan Deneyimleri

Doymuş fenomenler nedir? Jean-Luc Marion’un zihin açan deneyim teorisini keşfedin. Felsefe, sanat ve dinle ilgili detaylar burada!

En sevdiğiniz tablonun her görüşünüzde yeni bir güzellik ve anlam bulduğunu hayal edin. Ya da romantik partnerinizin sadece fiziksel olarak değil, kişilik olarak da ne kadar çekici olduğuna şaşırdığınızı düşünün. Doymuş fenomenler, Fransız filozof Jean-Luc Marion’un zihnimizin anlamlandırma sınırlarını aşan deneyimler olarak tanımladığı şeylerdir. Bu makale, bu kavramı ve felsefi önemini keşfetmek için bir giriş sunar.

Bu örnekler, Fransız filozof Jean-Luc Marion (d. 1946) tarafından doymuş fenomenler olarak adlandırılan şeylerdir: Sanat eserleri, romantik partnerler, manevi gerçeklikler gibi insanların mış gibi deneyimlediği şeyler, yani bir kişinin bunları anlamlandırma kapasitesini aşan, aklı başından alan olaylardır.

Bu makale, Marion’un doymuş fenomenler kavramını tanıtmaktadır; bu, “fenomenoloji” olarak bilinen felsefe okulunda önemli bir fikirdir.

1. Verililiğin Fenomenolojisi

Marion bir fenomenologdur. Adından da anlaşılacağı üzere, fenomenoloji, zihnimizde deneyimlerimizde göründüğü şekliyle şeylerin, yani fenomenlerin incelenmesidir: diğer insanlar, ruh halleri ve duygular, görme ve duyma gibi duyumlar; belki de Tanrı gibi manevi, duyusal olmayan gerçeklikler.[2]

Fenomenoloji, fenomenleri öznel olarak deneyimlediğimiz şekliyle tarif etmeyi amaçlar. Örneğin, romantik aşkı incelemek için fenomenologlar, âşık olmanın “yaşanan deneyim”de, yani birinci şahıs perspektifinden nasıl göründüğünü tarif etmeye çalışır.[3]

Sponsor

Fenomenologlar, yaşanan deneyimlerin doğru tariflerinin, fenomenlerin bize nasıl göründüğünün özünü ya da tanımlayıcı özelliklerini yakaladığını düşünür.

Marion’a göre, doymuş fenomenler, deneyimlediğimiz benzersiz ve önemli bir fenomen türüdür. Marion, bu tür fenomenlerin “verililiği”ni tarif etmeyi amaçlar: Kendi şartlarında, zihnimize nasıl sunulduklarını.[4] Bunun nedeni, zihnimizin doymuş fenomenleri bir şekilde oluşturmak yerine sadece aldığını düşünmesidir.[5]

2. Aktif Zihin

Marion, önceki fenomenologlar (örneğin, Husserl ve Heidegger) ile aynı fikirde olarak, zihnimizin genellikle deneyimleri şekillendirdiğini kabul eder.[6] Zihnimiz bunu, deneyimlerimizin çoğuna anlam yükleyerek, filtreleyerek, kategorize ederek ve anlam atayarak yapar. Bu zihinsel etkinlik, deneyimlediklerimizi anlamamızı ve üzerinde kontrol hissetmemizi sağlar. Sonuç olarak, deneyimlerimiz kısmen zihnimizin onlara katkıda bulunduğu şeylerden oluşur.

Örneğin, zihniniz şu anda deneyimlediğiniz şeyi “makale” kavramıyla tanımlar. Zihninizdeki beklentiler, gelecekte ne olabileceğini tahmin etmenize yardımcı olur, örneğin “örneğin” kelimesinden sonra bir örnek bekler. Zihinsel imgeler, olasılıkları hayal etmenizi ve bir deneyimin eksik kısımlarını doldurmanızı sağlar, örneğin bir nesnenin önünü gördüğünüzde arka tarafını.

Marion, doymuş fenomen deneyimlerinin, zihnimizin bu şekillerde deneyimleri yapılandırma ve oluşturma yeteneğini aştığını düşünür.[7] Bunun nedenini anlamak için, doymuş fenomenleri Marion’un zayıf fenomenler olarak adlandırdığı şeylerle karşılaştırmak faydalı olabilir.[8]

3. Zayıf Fenomenler

Bazı fenomenler, zihnimizdeki ile mükemmel şekilde “uyuşur”.[9] Örneğin, akıllı telefonunuz her elinize aldığınızda muhtemelen zihninizdekiyle tam olarak eşleşir—ne beklediğiniz ve neyi görselleştirdiğinizdir.

Ancak zayıf fenomenler, zihinsel kavramlarımızın ve beklentilerimizin, verilen fenomenlerden çok daha büyük, dolu veya zengin olduğu durumlardır.

Örneğin, bir müzisyen aletinin sesini kafasındaki “işittiği” kadar iyi çıkaramayabilir. Başka bir örnek, dünyadaki herhangi bir yuvarlak nesnenin zihninizdeki mükemmel çember fikriyle karşılaştırılmasıdır.

Bu örneklerde, deneyimlenen fenomenler (müzik ve yuvarlak nesneler), zihnimizin deneyimlere aktif olarak katkıda bulunduğu fikirlerin zenginliğine kıyasla “zayıf”tır.

4. Doymuş Fenomenler

Öte yandan, doymuş fenomenler, zihnimize sunulan ve kavrayabileceğimizden fazlasını veren, anlayış kapasitemizi (yani doymuş) aşan şeylerdir.[10] Zayıf fenomenler zihinsel fikirlerimizle kıyaslandığında çok az verirken, doymuş fenomenler çok fazla vererek kavrama ya da anlamlandırma kapasitemizi aşar. Kısacası, zayıf fenomenler beklentilerimizi karşılamazken, doymuş fenomenler bunları fazlasıyla aşar.[11]

Sponsor

Marion, doymuş fenomenleri sıkça deneyimlediğimizi düşünür.[12] Örneğin, tarihsel olaylar (örneğin, 11 Eylül) karmaşıklıkları ve bilgi bolluğuyla zihnimizi doyurabilir; sanat eserleri, görünür kıldıkları her şey ve olası anlamlarıyla bizi doyurabilir; bedenlerimiz kaçınılmaz yakınlıklarıyla bizi doyurabilir; diğer insanlar benzersizlikleri ve gizemleriyle bizi doyurabilir.[13]

Marion’a göre, Tanrı varsa, Tanrı doymuş fenomenlerin en uç örneği olur çünkü ebedi, sonsuz, her şeye gücü yeten, vb. kabul edilir: Tanrı’yı hayal edemez ya da aklınızla kavrayamazsınız.[14] Sonuç olarak, Tanrı size görünse, zihninizin çerçeveli sınırlarını bir kör edici ışık gibi patlatır.[15]

Böylece, doymuş fenomenler zihninizi boyut, derinlik ve yoğunlukla doldurur (yani doyurur), gerçekliğe anlam ve düzen atama yeteneğini aşar. Zihniniz doymuş fenomenleri tanıklık eder, ancak bunları yeterince işleyemez ya da önceden tahmin edemez.[16]

Bunun için, zayıf fenomen deneyimleri zihnimiz tarafından yönlendirilirken, doymuş fenomen deneyimleri kontrolünüz dışındaymış gibi görünür—sanki tamamen size olur, siz onları oluşturmazsınız.[17] Böylece, doymuş fenomenler zihninizin gerçekliği yönetme konusundaki alışılagelmiş çabalarını kesintiye uğratır ve onu pasif bir alıcı haline getirir.[18]

5. Sonuç

Marion, doymuş fenomenlerin zihnimizi o kadar çok aştığını öne sürerek, yorumlama gibi aktif zihinsel işlemlerin bu deneyimler üzerinde hiçbir rol oynayamayabileceğini ima ettiği için bazen eleştirilir.[19] Eleştirmenler, bir fenomeni doymuş olarak tanımlamak için bile yorumlamanın gerekli olduğunu söyler. Marion, bu tanımlamanın ancak deneyim bittikten sonra geldiğini, ancak deneyim sırasında zihnimizin fenomeni sadece pasif olarak alabileceğini savunabilir.[20]

Yine de, Marion’un doymuş fenomenler kavramı, hayatın en anlamlı deneyimlerini düşünmenin ilginç bir yolunu sunar; örneğin, güzellik, aşk, ilahi gibi deneyimler.[21] Ayrıca, Marion’a göre bu büyüleyici deneyimler, birey olarak güç ve kontrol algımızı sorgular. Böylece, doymuş fenomenler bize alçak gönüllü ve açık olmayı, anlama sınırlarımızı aşan şeyler tarafından “şaşkına dönmeyi” ve dönüşmeyi öğretir.

Notlar

[1] Marion, doymuş fenomenleri eserlerinin çoğunda tartışır, ancak en ayrıntılı olarak Being Given: Toward a Phenomenology of Givenness (2002) ve In Excess: Studies of Saturated Phenomena (2001) kitaplarında ve The Visible and the Revealed (2008) kitabında toplanan “The Saturated Phenomenon” ve “The Banality of Saturation” makalelerinde ele alır. Marion’un doymuş fenomenler kavramı hakkında faydalı tartışmalar için bkz. Gschwandtner (2014), Gschwandtner (2007), Horner (2005), Mackinlay (2009) ve Hart (2007).

[2] Deneyimde göründüğü şekliyle olan şeyler, filozofların “görünüşler” olarak adlandırdığı şeylerdir. Bu kavram için bir giriş için bkz. Kaj André Zeller’ın Görünüşler: İnançları Göründüğü Şekle Dayandırma. Ancak, “görünüşler” fenomenoloji özelinde açıkça tartışılan bir konu değildir.

[3] Marion, romantik aşkı The Erotic Phenomenon (2006) kitabında tartışır.

[4] “Verililik” tartışması için bkz. Marion (2002). Marion (2001: s. 25), doymuş bir fenomenin “…kendinden başlayarak (ve bir önceden gören ve oluşturan özne değil) kendini vermesi…” olduğunu yazar.

[5] Marion (2001: s. 24-25), doymuş bir fenomenin “…tamamen seçmediğim, öngörmediğim ya da hemen oluşturmadığım için buna yanıt vermem gerektiği…” olduğunu yazar. Önemli bir not: Doymuş fenomenleri almak—örneğin, tanıklık etmek—hâlâ zihninizin yaptığı bir şeydir Marion’a göre. Ancak zihniniz bu deneyimi aktif olarak oluşturmaz ya da “birlikte oluşturmaz”.

[6] Fenomenolojiye giriş için, Husserl ve Heidegger dahil, bkz. Smith (2013) ve Smith (İnternet Felsefe Ansiklopedisi; tarih belirtilmemiş). Marion’un Husserl ve Heidegger felsefesi hakkındaki en kapsamlı tartışmaları için bkz. Marion (1998 ve 2002). Heidegger’in felsefesi hakkında daha fazla bilgi için bkz. Matthew Sanderson’ın Martin Heidegger Varlık Üzerine: Neden Bir Şey Var da Hiçlik Yok? ve Martin Heidegger Teknoloji Üzerine yazıları.

[7] Marion, Husserl ve Heidegger gibi fenomenologların zihnimizin fenomenlere anlam ve düzen atayarak her zaman aktif bir şekilde deneyim oluşturduğuna inandığını sıkça savunur. Marion, bu fenomenologların doymuş fenomen deneyimlerinin bu kuralın bir istisnası olduğunu gözden kaçırdığını düşünerek eleştirir. Bu eleştiri için bkz. Marion (1998 ve 2002).

[8] Zayıf fenomenler için tartışmalar için bkz. Marion (2002 ve 2008).

[9] Marion (2001: s. 112), zihinsel kavramlar ve beklentilerle uyuşan fenomenleri bazen “ortak fenomenler” olarak adlandırır.

Sponsor

[10] Böylece, doymuş fenomen deneyimleri, filozofların “sublime” olarak adlandırdığı şeylere oldukça yakın görünebilir—sonsuz boyutta ya da güçte bir şeyle karşılaşmak. Sublime’a giriş için bkz. Matthew Sanderson’ın Kant’ın Sublime Teorisi.

[11] Marion (2001 ve 2002), niyetin (zihnimizin deneyimlere katkıda bulunduğu kavramlar) ve sezgisel olarak (zihnimize sunulan fenomenler) arasındaki ayrımı yapar. Zayıf fenomen deneyimlerinde niyet, sezgiden çok daha büyükken, doymuş fenomen deneyimlerinde sezgi, niyetten önemli ölçüde fazladır.

[12] Marion (2001), dört ana doymuş fenomen türünü tartışır ve her birinin Immanuel Kant’ın dört zihinsel anlayış kategorisinden birini aştığını (yani doyurduğunu) savunur: “olay” (örneğin, 11 Eylül gibi tarihsel olaylar, âşık olmak gibi kişisel olaylar) “ilişki” kategorisini aşar; “beden” (yani öznel beden deneyimi) “modalite” kategorisini aşar; “ikon” (örneğin, diğer insanlar, dini semboller) “nitelik” kategorisini aşar; ve “put” (örneğin, sanat eserleri) “nicelik” kategorisini aşar. Marion bazen beşinci bir doymuş fenomen türü— “Vahiy” (yani Tanrı)—tartışır ve bunu tüm dört Kant kategorisini doyuran en üst doymuş fenomen olarak tanımlar. Bu makale her bir türün örneklerini verir.

[13] Bu ve diğer doymuş fenomen örnekleri için bkz. Marion (2001). Sanat eserleri hakkında, örneğin, Marion (2001: s. 70) “…bir tabloyu bir kez ve her zaman için göremeyiz… [T]ablo tek bir anda görülemez, görünmesi için tekrar görülmesi gerekir, çünkü doymuş fenomenin fenomenalliğine göre görünür” yazmıştır. Marion’un “The Banality of Saturation” (2006) makalesinde, doymuş fenomen deneyimlerinin çoğu zaman sıradan (yani “banal”), günlük olaylar olduğunu vurgular.

[14] Genel olarak, Marion, doymuş fenomenlerin doğası gereği bunları hayal edemeyeceğimizi ya da zihninizde tam olarak resmedemeyeceğimizi düşünür (bu aynı zamanda bunları yeterince bekleyemeyeceğiniz ya da öngöremeyeceğiniz anlamına gelir), en azından bir bütün olarak, mesela tüm akıllı telefonunuzu kolayca zihninizde canlandırabileceğiniz gibi. Marion (2001: s. 113), “Bu fenomenleri [yani doymuş fenomenleri] göremem, çünkü onları tek bir anlamdan başlayarak oluşturamam, hatta daha az nesne olarak üretebilirim. Onlardan bir şey görüyorsam, bu, görünürde onlara atayacağım bir oluşturmadan değil, benim üzerimde ürettikleri etkiden kaynaklanır” yazmıştır.

[15] Tanrı’yı en üst doymuş fenomen olarak tartışmaları için bkz. Marion (2001 ve 2002). Tanrı hakkındaki düşünceleri için faydalı bir giriş için bkz. Horner (2001 ve 2005). Tanrı’nın özellikleri (örneğin, her şeye gücü yeten) için bir giriş için bkz. Bailie Peterson’ın Tanrı Kavramı: İlahi Özellikler. Dini deneyim felsefesi (mistik deneyim dahil, sıklıkla bir dini deneyim türü olarak kabul edilir) hakkında daha fazla bilgi için bkz. Matthew Sanderson’ın Richard Swinburne Dini Deneyim Üzerine, Rudolf Otto ‘Nüminoz’ Dini Deneyim Üzerine, Mistisizm Felsefesi: Mistik Deneyimler Dini İnançları Haklı Çıkarır mı? ve William James Mistik Deneyim Üzerine yazıları.

[16] Marion (2001: s. 113), zihnimizin doymuş fenomenleri deneyimleme şeklini “tanık” kelimesiyle tanımlar.

[17] Marion (2001: s. 113), doymuş fenomenlerin “bize olduğunu” yazar. Doymuş fenomenlerin gerçeklik üzerindeki benlik kontrolünü nasıl zorladığını tartışması için bkz. Marion (2002). Doymuş fenomenlerin bize olduğu ve zihinsel kontrol gücümüzü aştığı fikri, bu fenomenlerin ajansımızı ve irademizi engelleyebileceğini ima edebilir. İrade hürriyeti için bir giriş için bkz. Jonah Nagashima’nın İrade Hürriyeti ve Özgür Seçim ve Chelsea Haramia’nın İrade Hürriyeti ve Ahlaki Sorumluluk yazıları.

[18] Ancak, zihninizin doymuş fenomenleri sadece pasif olarak alması, deneyim sırasında hiçbir şey yapmadığı anlamına gelmez. Hâlâ bu fenomenleri tanıklık eder, örneğin. Ama pasif bir şekilde almak, zihninizin deneyimi aktif olarak oluşturmadığı ya da “oluşturmadığı” anlamına gelir.

[19] Bu eleştiriye örnekler için bkz. Gschwandtner (2014) ve Mackinlay (2009).

[20] Gschwandtner (2014), bunun Marion’un eleştiriye yanıtı gibi göründüğünü, ancak yorumlamadan bağımsız bir “saf” deneyim ima ettiği için sorunlu bulduğunu savunur. Zihninizin doymuş fenomenleri pasif olarak alması, hâlâ zihninizin yaptığı bir şeydir—örneğin, fenomenleri tanıklık etmek—ancak bu, zihninizin deneyimin herhangi bir kısmını oluşturmadığı anlamına gelir.

[21] Hayatı anlamlı kılan felsefeye giriş için bkz. Matthew Pianalto’nun Hayatta Anlam: Hayatımızı Anlamlı Kılan Nedir? ve Hayatın Anlamı: Noktası Ne? yazıları.

Kaynaklar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi devre dışı bırakarak bizi desteklemeyi düşünün!